30 Eylül 2010 Perşembe

Eylül Ayı Özeti



Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur. [1]


~~ Bu Ayın Yazıları ~~

Musibetlerin Hakikati
Asıl musibet dine gelen musibettir. Musibetlerle Allah günaha dalmış kulunu ikaz eder. Musibetler günahlara kefaret olur. Musibetlerin bir kısmı gafleti dağıtmak için, kula beşerin acizliğinmi anlatmak maksadıyla gönderilir. Musibetin hastalık olan kısmı ise tamamen bir İltifat-ı Rabbaniyedir; bu çeşit musibet günahları ağaçtan meyveleri dökercesine döker. Dünyevi musibetlere sabretmeli, dini musibetlerden Allah'a sığınıp, feryat etmeli.

Makam ve Şöhret Sevgisi
İnsan başka insanların sevgisini aramamalı. Allah bir insanı severse, tüm insanların ona düşman olmasının ne önemi var. Bunun için Allah sevgisini aramalı.

Muhabbet Allah'a olmalı, Allah için olmalı
Allah hesabına sevmezsen, Allah dışındaki şeylere gönlünü bağlarsan sonunda cezasını görürsün. Hatta ceza olarak o sevdiğinden de mahrum olursun, bu eleme katlanmak zorunda olursun.

Okuma Notları: Asrın Getirdiği Tereddütler
Ahir zamanda insanın aklına bir çok tereddüt düşüren şeyler geliyor. Ancak tümk bunlara İslam aliimleri bir cevap bulmuşlar. Şüpheye düşmemeli, araştırmalı, öğrenmeli.



Kaynaklar: [1] Müslim, Sıyam: 204, (1164); Tirmizi, Savm: 53, (759); Ebu Davud, Savm: 58, (2432); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/471.

Okuma Notları: Asrın Getirdiği Tereddütler

  • Adalet, ifrat ve tefrit arasında bir orta haldir. Yani: Aşırılıkla alakasızlık arası dengeli bir durumdur. Şehvet, öfke, ibadet vb. örnekleri ele alırsak bunlarda ne aşırıya kaçmalı ne de onları tamamen terk etmelidir.
  • Yaratana suâl sorma mevkiinde olmadığımızı, olamayacağımızı bilmek edebin ifadesidir. Varlığın asıl sahibi O'dur; O, dilediğini aziz, dilediğini zelil; istediğini sultan, istediğini dilenci kılar da kimse ona hesap soramaz. Her icraatında çok hikmet ve maslahatların bulunması her işi, akla ve fikre hayret verecek şekilde cereyan etmesi muhakkaktır.
  • Her mü'minin her sıfatının mü'min olması lazım gelmediği gibi, her inançsızın her vasfının da küfür olması lazım gelmez. Bir kafir çalışkan, ilim aşığı, sistemli çalışan biriyse bunlar onun mümin sıfatlarıdır ve bu sıfatlar Allah'ın hoşuna gitmiş olabileceğinden bu kafiri mümin sıfatları yüzünden yükseltebilir. Bu sıfatlara sahip olmayan bir mümini ise öbür dünyada mükafatlandıracak olsa de bu dünyada tembelliği yüzünden alçaltabilir.
  • Kaderin her hükmü ya bizzat güzeldir veya neticesi itibarıyla güzeldir. Kadere yüklenen günah, zarar ve çirkinlikler, esasen kulun iradesini suiistimal etmesinin neticesidir. Güneşin altında kalıp hasta olan insan günaha küfretmemeli.
  • İnsanın zâhire bakarak kerih gördüğü şeylerde Allah (celle celâluhu) onun için pek çok hayırlar murad etmiştir. Buna karşılık, insanın fayda mülâhaza ettiği pek çok şeyde ise, kendisi için şerler vardır.
  • Allah'ın (celle celâluhu) hakkımızdaki her hükmünde bilemediğimiz pek çok fayda ve hikmetler vardır. Bize düşen, kadere razı ve Cenâb-ı Hakk'a teslim olmak ve O'na teveccüh etmek, "lütfun da hoş, kahrın da hoş" anlayış ve inancıyla, hakkımızdaki her takdirine boyun eğip, itirazda bulunmamaktır.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Musibetler ne Söyler?

Herbirimiz musibetlerden şikayet ederiz. Kimi zaman hayat o kadar çekilmez gelir ki, ne zaman bitecek bu dertler diye isyan ederiz. Bu konu hakkında Yusuf Sönmez'in "Musibetler ne söyler?" isimli güzel bir kitabı var. Bu kitabın giriş kısmından beğendiğim kısımları aşağıda aktarmak istedim.
Hani hep birbirimize sık sık “Allah razı olsun.” deriz ya. Evet, muhakkak ki “Allah razı olsun” ama bakalım önce; “Biz Ondan razı mıyız?” sualine vereceğimiz cevap bu bakımdan çok önemlidir.İsrail oğulları Hz. Musa’ya: “Rabbinden dile de bize yapınca rızâsını kazanacağımız bir amel bildirsin” deyince Hz. Musa: “Allah’ım! Dediklerini duydun” diye Allah’a yalvarır. Rabbimiz Hz. Musa’ya buyurur ki: “Yâ Musa! Söyle onlara benden razı olsunlar ki, ben de onlardan razı olayım.” İşte Beyyine suresi sekizinci ayet; “Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı olmuştur” derken tam da bunu söyler.
Zamanımızda insanlığı mutsuz eden modernite ile birlikte, sekülerleşen dünyaya çözüm olması gereken Müslümanların da derece derece bu küresel, bulaşıcı salgın hastalığa duçar oluşlarının altındaki sebepleri analiz etmek gerekiyor. Zira bu durum, pek çoğumuzun içinde taşıdığı huzursuzluk, doyumsuzluk ve memnuniyetsizliklere kapı açarak; insanın kalp, ruh ve akıl gibi en önemli merkezlerinin pek çok materyalist istilaya maruz kalmasıyla birlikte, hayatın içindeki ihtiraslarımız ve tutkularımızın hep dünyaya ve nefse bakması sonucunda imtihanlarımız çok daha şiddetlenmesine neden olmuş.Böyle olunca hayatın içinde başımıza gelen olumsuzluklar her birimizde derece derece bir takım bunalım ve çöküşler yaşatıyor.
Halbuki her şeyin Rabbimizin izniyle ve takdiriyle geldiğine olan inancımız sayesinde eserdeki pek çok misalde görüleceği gibi “kötü ve çirkin gibi görünenler” bile güzelleşiyor. Böylece olumsuzlukların altındaki pek çok hikmet kareleri de okunuveriyor.Yani Şems-i Ezelîye (Sonsuz Güneşe) bakan meyveler Onun altında daha da olgunlaşıp, tatlanıp pişerken, yüzünü Ona çeviremeyip, Ondan çevirenler ise tatsız ve çiğ kalıp acılaşıyorlar.
Bu yüzdendir ki, aslında İmam-ı Rabbani’nin dediği gibi: “Bu dünyanın en kıymetli sermayesi, üzüntüler ve sıkıntılardır. Bu dünya sofrasının en tatlı yemeği, dert ve musibetlerdir. Bu tatlı nimetleri acı ilâçlarla kaplamışlar. Bunun için, dostlara dert ve sıkıntı yağdırmaya başlamışlardır. Saadetli, akıllı olanlar, bunların içine yerleştirilen tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğnerler. Acılardan tat alırlar. Nasıl tatlı olmasın ki, sevgiliden gelen her şey tatlı olur.
Zaten Müslüman tabiri de “teslim olan” anlamına gelir ki bu hal; insanın böylesi bir iman sayesinde kendisi ile barışık olması, iç huzuruna ermesi ve selamete, kurtuluşa kavuşması şeklinde yaşama dökülen tanımı olmaktadır. Bir başka anlamda ise Bediüzzaman’ın dediği gibi; Onu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. Onu bulan -iman edip teslim olan- zindanda da olsa saraylardadır, bahtiyardır. Görünüşte sıkıntı da çekse, gönlü gül gülistan olur.
Dertsiz ve tasasız bir hayat hepimizin özlemidir, ama şu da bir gerçektir ki, dünya hayatı dertsiz ve tasasız olmaz bir türlü. Bu isteğimizin karşılık bulacağı en güzel yer de dolayısıyla Cennettir, ebedi saadettir. Yani dünya bize bir bakıma der ki; “Aradığın şeyin adresi bende değil, boşuna yorulma, boşuna zahmet çekme. Bende dert var, meşakkat var, hizmet var, imtihan var."
Her bir musibet, her bir dert sana acizliğinle beraber hakiki sahibini ve sultanını hatırlatmak içindir, hakikatte misafir olduğunu, sonsuza aday olduğunu hatırlatmak için… O öyle bir Rabb-i Rahimdir ki, seni gerçek hayatta sınırsızlaştırmak için bu dünyada sınırlarını hatırlatır. Bu dünyada sınırlarını anlamakla, sınırsızı anlarsın. Sonsuz olana kapılar açılır ve sınırlarını bilmen seni sınırsız bir kudretle tanıştırır. Ve onunla tanışman, her şeye Onun adıyla bakman sana ebedi saadetin lambasını yakar, sonsuz güzelliklerin kapısını açar.
Evet, dostlar, insan olarak her birimiz şu fani dünyada dertlere müptelayız. Dertsiz insan neredeyse yok gibi. Kiminin derdi hayırsız evlat iken, kiminin kocası kumarbaz, kiminin ortağı sahtekâr. Kimi genç şefkatsiz, sorumsuz bir babadan, kimi de birbiriyle geçinemeyen ailesinden dertli, kimi geçim sıkıntısından. Kimi ötelerdeki evladını özlerken, bir diğeri de yaban ellerde kalmanın ezikliğini yüreğinde saklar gizlice. Velhasıl kimi en yakınını, en sevdiğini kaybetmekten, kimi de en yakınındakilerden dertlidir.

Madem dertlerimiz ihtiyaçlar kadar, istek ve arzularımız kadar sınırsız. Hem madem kâinatta boşluk yok. Öyleyse dertlerimiz hiç bitmeyecek, zengin de kalsak, fakirleşsek de... Genç de kalsak, yaşlansak da... Dolayısıyla dertler hayatın bir gerçeği, tıpkı aynanın arka yüzü gibi. Mademki dert var, dertsiz insan yok şu dünyada. Öyleyse öyle bir dertle dertlenmek gerek ki, başka derde dert dedirtmesin. Rabbimizin sonsuz hoşnutluğunu, sonsuz muhabbetini ve sonsuz rızasını kazanmak için “Ondan razı olmak” en büyük derdimiz olsun.

Zira insan hiçbir şeyden acı ve ıstırap duymasaydı, herhalde hayat çekilmez ve monoton olurdu. Verilenlerin kıymeti nasıl anlaşılabilirdi ki... Âşık Veysel bu hakikate bir cümlelik bir not düşer; “Anlatmam derdimi dertsiz insana; dert çekmeyen dert kıymeti bilemez.” En sonunda da der ki: “Kör oldum, Veysel oldum.”Mevlana ise; “Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı.” der.
Yusuf SÖNMEZ (7 Ocak 2008)



Asıl musibet dine gelen musibettir. Musibetlerle Allah günaha dalmış kulunu ikaz eder. Musibetler günahlara kefaret olur. Musibetlerin bir kısmı gafleti dağıtmak için, kula beşerin acizliğinmi anlatmak maksadıyla gönderilir. Musibetin hastalık olan kısmı ise tamamen bir İltifat-ı Rabbaniyedir; bu çeşit musibet günahları ağaçtan meyveleri dökercesine döker. Dünyevi musibetlere sabretmeli, dini musibetlerden Allah'a sığınıp, feryat etmeli.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Muhabbet Allah'a olmalı, Allah için olmalı

"Güzel değil batmakla gaîb olan bir mahbub. Çünki: Zevale mahkûm hakikî güzel olamaz. Aşk-ı ebedî için yaratılan ve ayîne-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli..!"


Bu konuda ufak bir kıssa zikretmek istiyorum. Muhabbet Allah'a değil geçiçi şeylere olunca bakalım sonuçları ne oluyor.

Dört yıl öncesiydi. Bir genç vardı. Beş vakit namazını kılar, Kuran okur, şevkle Allah'a ibadet ederdi. O yaz umreye de gitmişti, Kabe'ye yüz sürmüştü. Ancak bu genç 20'li yaşlarındaydı, şehvani istekleri doruktaydı. Birini sevip evlenmeyi çok istiyordu. Bunun için çok dua etti. Elbette bunun gayrimeşru yollarla olmasını istemiyordu.

Ailesi vasıtasıyla tam istediği gibi olduğunu sandığı terbiyeli, ahlaklı ve de çok güzel bir kız tanıdı. Onu çok sevdi. Kız da onu sevdi. Başta her şey Allah rızası içindi ancak bu genç zamanla ondan başka bir şey düşünmez oldu.

Kızla erkek arasındaki aşk alevlendikçe, nefislerine hakim olamamaya başladılar. Aileleri de dinlerine bağlı insanlar olmasına rağmen, onlara en büyük kötülüğü yaptılar ve bu iki genç birbirlerini daha iyi tanısınlar diye onları yalnız bırakmaya başladılar. Önce erkek kızın elini tuttu, kız gülümsedi. Zaman geçti erkek onu yanağından öptü, kız izin verdi. Sonra dudak dudağa bile öpüşmeye başladılar. Hatta fırsat bulup aynı yatağa girmeye daha da ileriye gitmeye başladılar. Neyse ki nişanlandılar, nasıl olsa evleniriz diye kendilerini avutmaya başladılar.

Tabi ki ibadetler aksamıştı, ne o abid gençten ne de o terbiyeli kızdan eser kalmıştı. Allah rızası için başlayan bir birliktelik, hatalar hatalar üstüne gelince ikisini de perişan etmişti. Öyle bir bataklığa saplanmışlardı ki bir türlü çıkmak mümkün değildi.

Tüm bunlara rağmen sonunda muratlarına ermek üzereydiler. Evleneceklerdi. Düğün tarihleri bile belirlenmişti ki aileler arasında anlaşmazlık çıktı ve iki genç birbirinden ayrılmak zorunda kaldılar.

Neticede oğlan perişan, kız perişan, aileler perişan, şeytan ise zevkten dört köşe...


"Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder." (Nur Suresi, 21)

4 Eylül 2010 Cumartesi

Makam ve Şöhret Sevgisi


"İnsanda, ekseriyet itibarıyla, hubb-u cah denilen hırs-ı şöhret ve hodfuruşluk ve şan ve şeref denilen riyâkârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmaya, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î, küllî arzu vardır. Hattâ o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder."
Yer: Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale olan Altıncı Kısım
Açıklayan: Dr. Burhan Sabaz

31 Ağustos 2010 Salı

Okuma Notları: Gençlere Pırlanta Ölçüler 2

  • Allah'ın karşısında insan kendini günde birkaç defa sıfırlamalı, mutlak kemalin O'na ait, küçüklüğün ise kendine ait olduğunu bilmeli.
  • Kin, nefret, adavet vs. gibi kötü hislerden herhangi birine bile kapılan insan artık onun ağına düşmüştür ve kurtulması da çok zordur.
  • Kötülüklere maruz kaldığında "Demek benim bilmediğim bir günahım var ki, Cenab-ı Hak beni terbiye ediyor" demeli ve "Ey adil kader!.." diyerek teslimiyet soluklamalı.
  • Başımıza ne kötülük, ne sıkıntı gelirse gelsin dayanma var darılma yok. Çünkü herşey O'ndan..
  • Sebeplere tevessül etmeli, sonra tevekkül etmeli
  • Gurur ev Çalım müslümanın meziyetlerinden değildir
  • Dini folklor haline getirmek çok büyük bir tehlikedir
  • Müslüman her hareketinde ölçülü olmalıdır
  • Mübalağa zımni yalandır
  • Gaflet insanın mahiyeti içinde sürekli olarak vardır ve mahiyetimizle alakalı bir husustur. Gaflet insan için pusuda bekleyen bir düşman gibidir.
  • Hüsnüzan etmek esastır
  • İnsan sürekli kendini gözden geçirmeli, kendini kontrol etmeli
  • Kulluk bir imtihandır.
  • Müslümanların geri kalmışlığının pek çok sebebi vardır, ama en başta müslümanların Kuran'ı doğru anlayıp seviyeli temsil edememeleri gelmektedir.
  • Sıla-ı Rahim çok önemlidir
  • İnsanın çevresindeki ve dış dünyasındaki düzeni onun iç dünyasını yansıtır.
  • "Dünyada afiyet içinde olanlar, ahirette, dünyada iken etlerinin makaslarla doğranmış olmasını arzu edeceklerdir"
  • Başkasının size yaptığı kötülük, sizin başkasına yaptığınız kötülüğü mazur kılmaz
  • İnsan gençliğinin kıymetini bilmeli
  • Mümin devamlı iyilik yapma fırsatı kollamalı

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Tevekkül Et Kurtul

Vaktiyle iki adam hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir gemiye bir bilet alıp girdiler.

Birisi girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder. Diğeri hem ahmak, hem mağrur olduğundan yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi:

«Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.» O dedi: «Yok, ben bırakmayacağım. Belki zâyî' olur. Ben kuvvetliyim. Malımı, belimde ve başımda muhafaza edeceğim.»

Yine ona denildi:

«Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli padişahın gemisi daha kuvvetlidir. Daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükün ile beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın gittikçe ağırlaşan şu yüklere takat getiremeyecek. Kaptan dahi eğer seni bu halde görse, ya divânedir diye seni kovacak. Ya haindir, gemimizi ittiham ediyor, bizimle alay ediyor, hapis edilsin, diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünki bakanlar nazarında, za'fı gösteren tekebbürün ile, aczi gösteren gururun ile, riyâ yı ve zilleti gösteren tasannuun ile kendini gülünç düşürdün. Herkes sana gülüyor.»

denildikten sonra o bîçârenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu, üstünde oturdu.

«Oh!.. Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum.» dedi.

İşte ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisenin karşısında titremekten ve hodfüruşluktan ve maskaralıktan ve şekavet-i uhreviyeden ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.


Kaynaklar: 23. Söz -Risale-i Nur

27 Ağustos 2010 Cuma

Ticarette Tartıya önem Vermek


Behlül Dana birgün Harun Reşid'den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verdi. Behlül hemen işe koyuldu. 


İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncı ya sordu: "Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?" Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu. 

Behlül birşey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. 

Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid'in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid, "Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?" dedi.
Behlül açıkladı:
- Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.

Ticaret yaparken İslam'In emir ve yasaklarına uymalıdır. Bunun aksine davranan bu dünyada üç beş kuruş belki kazanır belki kazanmaz, ancak öbür dünyada kaybedenler olacağı İslam esaslarına göre muhakkaktır.

"İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun" (Mutaffifin Suresi)

26 Ağustos 2010 Perşembe

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Etliye Sütlüye Karışmamak !..

Gördüğü kötülüğü düzeltmek için gayret eden kaç kişi vardır ki? Sessizce uzaklaşmak marifet olmuş. Suya sabuna dokunmamak öğretilir olmuş çocuklara... "Kendini düşün" , "Kendin için yaşa", "Kendinden başka kimseyi umursama", "Bu dünyaya bir kere geldin, hayatını yaşa" zihniyeti artık yeni inançlarımız olmuş. Duyarsızlık, "görmüyor, duymuyor, bilmiyor" gibi yapmak kalpsizlik değildir de nedir?

Etliye sütlüye karışmadan, kötülüğü düzeltmeye çalışmadan, kendince iyi olduğunu zannedenler, taşın altına elini koymayanlar, katı kalplilerin en önde gideni olmazlar mı? Zalimin zulmüne sessiz kalmak -biz ne kadar iyi olursak olalım- acı çekenlerden uzak durmak merhamet midir?

"... Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur" (El-Hac Suresi,46)



Nefsimizin isteklerini ilah edindikçe kaskatı kesilen kalplerimiz, daha kimlere acı verecek; kim bilir?

Kaynak: Fatma Hale Liman - Kalpsizlerin Zulmü 
Altınoluk Dergisi Eki: Şebnem - 08/2010

22 Ağustos 2010 Pazar

Kader Zulmetmez

Hz. Musa (aleyhisselâm), "Yâ Rabbi, bana adaletini göster." diye dua eder. Cenâb-ı Allah da kendisine, "Falan çeşmenin yakınında bekle ve olup bitecekleri gözetle." diye vahyeder. Derken, çeşmenin başına bir atlı gelir, atını sulayıp giderken bir kese altın düşürür. Arkadan hemen bir çocuk gelir ve o bir kese altını alıp uzaklaşır. Sonra, çeşmeye bir âmâ gelir ve o esnada altın kesesini düşürdüğünü fark eden atlı geri döner. Altınlarını âmâdan ister; âmâ, ne kadar ben almadım derse de dinletemez ve atlı âmâyı öldürür. Hep zulüm gibi görünen bu hâdiselerdeki adaleti Hz. Musa, Cenâb-ı Hak'tan sorar ve şu cevabı alır:

"Atlı, vaktiyle çocuğun babasının bir kese altınını çalmıştı; böylece o bir kese altını sahibine iade etmiş olduk. Âmâ ise, vaktiyle atlının babasını öldürmüştü, onu da atlıya öldürterek, kısas uyguladık."

Evet, hakikî sebepler bilinmeyip, dıştan bakılınca zulüm görülen hâdiseler zinciri, hakikî sebepleriyle adalet olup çıkıyor. İşte kaderin hükmü de böyledir; onda en ufak bir zulüm ve çirkinlik olmayıp, her hükmü mahzâ adalet ve mahzâ güzelliktir.

Kaderin her hükmü ya bizzat güzeldir veya neticesi itibarıyla güzeldir.

İnsanlar kaderi zalimlikle suçlarlar, ancak asıl zulmeden aslında kader değil insandır. Kader, netice ile beraber sebeplere de bakar. İnsan ise, yaratılışı icabı ve kaderi de tam mânâsıyla anlayamadığından, ancak zâhirî ve görebildiği netice ve sebeplere atf-ı nazar etmekle, yanlış hükme varır ve zulmeder. Meselâ, yaşlı birinin, bir çocuğun kulağını çektiğini gördüğünüzde, hâdise yakışıksız olduğundan, hemen çocuğa zulmedildiği neticesine varırsınız.

İnsan bir işe iradesiyle sahip çıkmadan herhangi bir çirkinlik ve günah meydana gelmez. İnsan, nefsinin tesiriyle iradesini kötüye kullanıp, kötülüklere davetiye çıkarmakla düğmeye dokunmuş ve düşeceği çukurun kapağının açılmasına sebep olmuş olur; sonra da gider o çukura yuvarlanır.

Güneş netice itibariyle güzeldir, faydalır ancak insan faydasız davranırsa güneş altında çok kalmakla hastalanabilir, ölebilir de. Bu şekilde kadere yüklenen günah, zarar ve çirkinlikler, esasen kulun iradesini suiistimal etmesinin neticesidir. İrademizi hesaba katmadan birtakım zulüm ve çirkinlikleri kadere yüklersek, hem musibeti ikileştirmiş, hem de kadere karşı küstahlık etmiş oluruz.

Açıklanan nedenlerden dolayı bazı insanların "Allah (cc), Neden Bana Sormadan, İşin Başında İrademe Danışmadan Beni Yaratıp, Kaderin Mahkûmu Yapmış? Sonra, Benim Kaderim Neden Zengin ve Müreffeh Olmak Değil de, Belâ ve Musibetlere Maruz Kalmak Şeklinde Tecellî Ediyor?" isyanı manasızdır.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Şeytanın Oyunları

İnsan düşmanını tanımalıdır. İnsanın en büyük düşmanı da şeytandır.

"Şüphesiz şeytan, insanın bedeninde damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır" (Hadis-i Şerif, Buhari) Evet şeytan sürekli insanı kandırmaya çalışır. Şeytan zekidir ve her kişiyi zaaflarına göre, karakterine göre tuzaklarına çekmeye çalışır.


Şeytan hakkında yanılgılarımız:

  • Bazı insanlar sanarlar ki şeytan meyhane ve kahve köşelerini mesken tutar, halbuki tam tersi şeytanlar en az buralarda bulunur çünkü oradaki insanları zaten kandırmıştır. Şeytan asıl ilim ve irfan meclislerini mesken tutar. Bir hocamız Mekke'de Kabe etrafında şeytanın generalleri dolaşır derdi.
  • Bazı insanlar şeytan hep kötülüğü emreder sanırlar. Evet şeytan kötülüğü emreder ama şeytanın oyunları türlü türlüdür. Şeytan bazen 100000 sevaplı ameliniz yerine size 1 sevaplı amel de teklif edebilir. Bu şekilde sizi büyük bir amelden vazgeçirtir. Şeytan bazen iyi amel öğütleyip bunu riya ile küçük şirk bataklığına düşürmeye de çalışabilir.


Şeytanın insanları kandırmakta kullandığı meşhur sloganlarından bazıları:

  • Bir defayla bir şey olmaz ki : Her günahta küfre giden bir yol vardır. Asıl her şey bir defa ile olur da haberimiz yoktur.
  • Daha gençsiniz: Dünyaya bir defa geliyorsun. Gençliğini doya dota yaşa, yaşlanınca ibadet edersin hilesi
  • Allah (C.C) kalp temizliğine bakar : O zaman Allah (C.C) niye ibadet etmemizi emretti? diye düşünmez mi insan hiç..
  • Allah ile kul arasına girilmez : Bunu diyerek hem insanları hakka çağırmaktan men etmeye çalışıyor; hem de hakka davet edilen insanın davetçileri dinlememesine sebep oluyor
  • Emekli olduktan sonra : Uzun yaşayacağımıza dair elimizde senet mi var? İnsanların türkiyede %70'i 60 yaş öncesi ölüyor, yani emekli olmadan... Hem kıymetli olan gençken yapılan ibadet değil mi? Zamanında yapılmayan ibadetin kıymeti var mı?
  • Zaman size değil, siz zamana uyun : "Toplumun yaşam tarzına ayak uydur, sen de açıl saçıl, gez toz, zina et.. Çağın gerisinde kalma, zaten çağı değiştirmeye gücün yetmez" gibi vesveselerle şeytan kandırıyor. Çoğunluk bataklıktaysa biz de mi bataklığa atlayalım?
  • Herkes yapıyor : Herkesin yapması suçu hafifletir mi? Herkes ayrı hesap verecek.
  • Bir şey olmaz, bir şey olmaz; Allah affeder! : "Allah tüm günahları affedeceğini söylüyor, sen de tevbe eder kurtulursun canım ne olacak. Sen enayi misin? Onlar zevk edip tövbe ediyor. O da günah işlememiş gibi oluyor sen de.." gibi vesevelerle şeytan bizi kandırmaya çalışır. Böyle böyle günaha alışan insan bataklığa battıkça batar ve bu bataklıktan çıkması gittikçe zorlaşır.
  • Bu kadar günahtan sonra biraz zor affedilirsin! : İnsan insanı ümitsizliğe düşürmeye çalışır. Ancak "Allah'tan ümidini ancak kafirler keser." buyurmaktadır.
  • Fazla düşünme kafayı yersin : İnsan ilahi ikazları düşünmeye, doğru ile yanlışı ayırt etmeye çalıştığında şeytan insanları düşünmekten men etmeye çalışır. İnsan düşünmeden insan olamaz ki..
  • Cehennemde bir süre yandıktan sonra cennete girmeyecek miyiz? : Şeytan insana cehennemdeki azabı basit göstermeye çalışır. Ancak insan ateşe dayanabileceği kadar günah işlemelidir. İnsan kanlı irin ve kaynar sular dışında içecek olmayan, azabın bir saniye bile azalmayacağı cehennemde kalmaya meraklı mıdır? Bir saniye orda durmaya dayanılabilir mi?
  • Biz büyüklerimizden böyle mi gördük : Peki ya büyüklerimiz yanılıyorsa?
  • Kendisini iyiye çağıran kişilere karşı "Aman ha dikkat beynini yıkamasınlar" düşüncesi aşılar.
  • Namaz kılmaya niyetlenen kişiye "Daha vakit var" der, namaz için uykudan uyanacak olana "Bir beş dakka daha" dedirtir. Oysa ki önemli olanın vaktinde kılınan namazdır.  Böylece geciktirdiği namazı alelacele kıldırır. Şeytan namaz sırasında da birçok vesvese verir: dünya işlerini hatırlatır, işlediğimiz günahları hatırlatır ve bunun gibi yollarla namazı hissederek kılmamıza mani olur. Daha sonra da bu kıldığın namaz bir işine yaramaz diyerek namaz kılmaktan alıkoymaya durur. (Ayrıca Bkz)
  • Namaz kılmayanlara "Kalbim temiz", "Benim kimseye zararım yok", "Ben bir şey yapmıyorum ki" düşünceler aşılar. Adam bilmez ki asıl bir şey yapmadığı için suçlu. Nasıl ki bir şöför araba kullanırken sağa virajda direksiyonu sağa döndürmeli, önüne bir engel çıktığında frene basmalı; yoksa kaza yapar. Aynen bunun gibi insan da bu hayatın gerektirdiği gibi günahları görünce frene basmalı, ezan okununca camiye yönelmeli, bir isteği olduğunda Allah'a dua etmelidir. 
  • Namaz kılmayanlara "Allah'ın benim namazıma ne ihtiyacı var?" diye sordurtur. Allah'in bizim hiçbir ibadetimize ihtiyacı yoktur. O Sameddir. İbadetlere ihtiyacı olan asıl biziz. Aynı bir hastanın ilaca ihtiyacı olduğu gibi. Bir doktor hastasına ilaç al deyince veya kendine şöyle iyi bak, şunları yap diye tavsiye edince, hasta "Sanane be doktor, senin benim ilaç almama, kendime iyi bakmama ne ihtiyacın var" diyebilir mi?

Şeytanın Tuzakları

  • Şeytan bazen en sevdiklerimizi hatta anne babamızı bize karşı kullanır. Sıkça karşılaşılır ki bazı anne babalar kızlarının örtünmesine mani olur, evlatlarının namaz kılmalarını istemez ve onlara dinlerini öğretmez
  • İnsan bilmediği bir şeyle karşılaşınca bunu ehline sormalıdır, şeytanın emriyle kendince akıl ve mantık yürütmeye kalkmamalıdır. Çünkü bilgisi az olan konuda insanın doğru sonuca varması çok düşük bir ihtimaldir. "İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır." (Lokman 20) "... eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun" (Nahl 43) Elbette bu demek değildir ki İslam akla uygun değildir. Risale-i Nurlar ve bir çok dini kitaplar İslamın akla uygunluğunu binler defa şüphesiz ispat etmişlerdir.
  • Şeytan Hadisleri inkar ettirip ya da önemsiz gösterip insanların eksik din anlayışına sahip olmasına neden olur. Halbuki "Allah'ı çokça zikreden ve ahireti umanlar için Peygamberlerde güzel örnekler vardır" (Ahzap,21)
  • Şeytan insanların dünyaya aşırı bağlanmasına ve tuli emele kapılmasını sağlar.
  • "Şeytan sizi fakirlikle korkutur." (Bakara,268) Rızkın Allah'tan olduğunu unutturur. Malları infak etmekten alıkoyar, mal biriktirmemizi öğütler.  Oysaki dünya malı geçici ve boş bir eğlencedir. Allah cimrileri sevmez ve infak etmenin mükafatı gerçek yurt olan cennette kat kattır.

Şeytan insanı nelerle kandırır?

  • Riyaya ve Sumaya düşürerek
  • Gurur ve Kibire sürükleyerek
  • Yapılan amelleri büyük göstererek
  • Allah'ın varlığına ilişkin şüphe sorularını kalbe ilham ederek
  • Vesvese ve yaldızlı sözlerle
  • Kuruntuya düşürerek
  • Fakirlikten korkutarak
  • İsrafa alıştırarak
  • Ümitsizliğe düşürerek





Kaynak: Şeytan Bu Kitaba Çok Kızacak 1 - Feyzullah Birışık

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kur'an Okuyalım

Çoğu müslüman kardeşimiz Kur'an-ı Kerim okumadıklarını bilmediklerinden yakınarak Allah'ın (c.c) kelamını okumaktan geri dururlar. Bununla birlikte Kur'an-ı öğrenmek için veya okumak için çaba da sarfetmezler.

Diyelim ki Kur'an okumayı sonradan öğrendiniz. Okumaktan çekiniyorsunuz, korkuyorsunuz. Hatalı olarak okumak sizi tedirgin ediyor. İşte bu duruma da Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) buna bir açıklık getirmiş, adete içimize su serpmiş. Mealen buyuruyorlar ki:

"Kim de Kur'an-ı kekeleyerek okur ve bu okuyuşta zorluk çekerse, onun için iki kat ecir (mükafat,sevap) vardır" (Buhari,Muslim) 

Bu yetmediyse bir müjde daha:

"Kur'an okuyan kimse için bir vekil melek tayin edilmiştir. Bu melek, Kur'an'dan bir bölüm okuduğu halde telaffuz edemeyen okuyucunun bu hatasını düzeltip, Allah nezdine yükseltir

Umalım ki bu mübarek sözler, ortaya konulacak her türlü mazeretleri beri taraf eder.



Bu arada aklıma gelen bir öyküyü aktarmak istiyorum. Torunuyla birlikte yaşayan bir yaşlı adam varmış. Bu dam fırsat buldukça Kur'an okurmuş. Küçük torunu da onunla beraber Kur'an okumaya dururmuş. Bir gün torunu dedesinin yanına giderek, arapça bilmediği için okuduğu Kur'an'ı anlamadığını; bu durumda niye Kur'an okuduğunu sormuş. Dedesi yerinden kakmış ve içi kömür dolu pislenmiş bir sepeti boşaltarak sepeti torununa vermiş ve nehire gidip bu sepeti su ile doldurup kendine getirmesini istemiş. Çocukta dedesinin dediğini yapmaya çalışmış ama çocuk  ne kadar uğraşırsa uğraşsın nehirden dönene kadar hep su deliklerden boşalmış halde dedesinin yanına varabiliyormuş. Ne kadar hızlı gidip geldiyse de bir faydası olmamış. Çocuk son denemesinde çaresiz bir şekilde dedesinin yanına varmış ve "Gördün mü dede, bir faydası yok işte" demiş. Dedesi "Demek faydası olmadığını düşünüyorsun? O zaman sepetin içine bak bakalım demiş." Çocuk ilk defa sepetin içine dikkatlice bakınca görür ki, daha önceden kömür dolu pis olan sepet şimdi tertemiz bir hale dönüşmüş. Dede "İşte oğul, Kur'an okuyunca onu anlamayabilirsin veya okuduktan sonra her şeyi anımsamayabilirsin, ama işte bu sepet gibi Kur'an okuyunca senin de için ve dışın değişime uğrar, temizlenir" demiş. Elbette Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okumak asla küçümsenmemelidir. Ancak Kur'anı mealinden okumak, tefsirlerle kavramaya çalışmak da ihmal edilmemelidir. [1]

Kendimden örnek vermek gerekirse ben Kur'an okumayı çok iyi bilmiyordum. Harfleri tanıyordum, ama Kuran'ı yüzünden okumaya çalışınca zorluk çekiyordum. İlk olarak Yasin-i Şerif'i kelime okunuşuna bakarak bire bir çalıştım ve en azından Yasin Suresini okuyabilecek hale geldim. Neticede Yasin suresi Kuran'ın kalbiydi ve onu okuyabilmek bile benim için önemliydi. Daha sonra Kuran-ı Kerim'i sesli dinleyerek takip etmeye ve dinleyerek okumaya çalıştım. Bu sayede Kur'an-ı ilk defa hatmedebildim. Bu şekilde ayrıca Kur'an okumam da iyileşmişti. Şimdi sırada yardım almadan Kur'an-ı kerim'i yüzünden okumak vardı. Bazen bazı yerlerde takılsam da neyse ki buna da sonunda muvafık oldum. Hala Kuran-ı Kerim'i çok güzel okuduğumu iddia edemem ama geliştirmek için çaba sarfediyorum. Bunun yolu da Kuran'ı çok okumaktan geçiyor. Bundan sonra Kuran'ı seri bi şekilde okumak, tecvidli okumak ve belki de Arapça öğrenerek Kuran'ı anlayarak okumak var.

Siz de benim gibi az da olsa düzenli çalışarak yavaş yavaş Kur'an okumanızı güzelleştirebilirsiniz. Ayrıca Kuran okurken 1 sayfa Arapçasından 1 sayfa da Türkçe mealinden okumak bence daha iyi olacaktır.

Kur'an Okumak İçin Tıkla

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Neden İnanmayanlar İlerlerken İnananlar Geri Kalmıştır

Allah (celle celâluhu) Mülkü İstediğine Verdiğine Göre, Neden İnanmayanlara Vermiştir de, İnananlar Geri Kalmış ve Terakkî Edememişlerdir?
  • Belli devirlerde ve belli şartlarla inananlar, inanmayanları bir hayli gerilerde bırakacak şekilde ilerlemiş ve dünyayı, maddi, mânevi hakimiyetleri altına almışlardır. Bu nedenle inkar ve ilhadı ilerletici, inancı da geriletici unsurlar olarak görmeye imkan yoktur.
  • Her mü'minin her sıfatının mü'min olması lazım gelmediği gibi, her inançsızın her vasfının da küfür olması lazım gelmez. Bir kafir çalışkan, ilim aşığı, sistemli çalışan biriyse bunlar onun mümin sıfatlarıdır ve bu sıfatlar Allah'ın hoşuna gitmiş olabileceğinden bu kafiri mümin sıfatları yüzünden yükseltebilir. Bu sıfatlara sahip olmayan bir mümini ise öbür dünyada mükafatlandıracak olsa de bu dünyada tembelliği yüzünden alçaltabilir.
  • Evet, hangi toplum sistematik düşünüyor, hangi millette ilim aşkı var; hangi topluluk gayretli ve çalışkan ise, o topluluk inançsız dahi olsa, bu güzel hasletlerinden ötürü, muvakkat dünya hayatında mutlu ve müreffeh olacaktır.
  • Bu ileri dünya, mesailerin tanzimine, iş bölümüne ve ihtisasa ehemmiyet verdi. Kim, hangi işi yapacaksa, daha başlangıçta o yola girdi ve o istikamette melekelerini geliştirdi. Bütün bir ömrünü böyle belli bir yönde tüketen ve himmetini belli bir noktaya teksif edenin ilerleyip muvaffak olmasından daha tabii ne olabilir?
  • Yüce Yaratıcının kainat kitabı ve Kuran olmak üzere iki kitabı vardır. Kainat kitabına yani ilimlere riayet eden bu dünyada, Kurana riayeteden ahirette mesut olur. Her ikisine de uymak her iki cihanda mutluluk verir.
  • Maddî terakkî ve üstünlük, bazen, ruhen yükselememiş toplumları, azdırır ve saldırgan kılar. Hikmet eli bu nedenle ona bahşedeceği şeyleri belli ölçüde verecek ve onu azdırmayacaktır.
  • Günümüzde inanların yalan, aldatma gibi sevimsiz vasıfları nedeniyle Yüce Yaratıcı onları terbiye ediyor.
Elbette Allah'ın hikmetinden asla sual olunmaz. Mülk O'nundur, O Hakimdir, Rezzaktır. Dilediğine yükseltir, dilediğini alçaltır. Bize verdiği onca nimet varken bizim O'nun hikmetinden sual etmemiz asla doğru olmaz.

Netice olarak yaratana suâl sorma mevkiinde olmadığımızı, olamayacağımızı bilmek edebin ifadesidir. Varlığın asıl sahibi O'dur; O, dilediğini aziz, dilediğini zelil; istediğini sultan, istediğini dilenci kılar da kimse ona hesap soramaz. Her icraatında çok hikmet ve maslahatların bulunması her işi, akla ve fikre hayret verecek şekilde cereyan etmesi muhakkaktır. Ne var ki, bütün işlerindeki gerçek mantık ve hikmetleri yine sadece kendisine aittir. Bizim, o fayda ve maslahatlar adına öne süreceğimiz her şey, ya onun anlattıklarının bir tekrarı veya idrak edebildiğimizce ortaya atılmış bir kısım tevilciklerdir. Bu türlü te'vil ve tefsir gayretleri, tereddüt ve şüpheleri gidermeğe yarasa bile, hiçbir zaman asıl hakikati ifâdeye yetmeyecektir.

Hem bu dünya imtihan dünyasıdır. Düşünüyorum da Allah hep inanları ilerletseydi, hep nimetlerini onlara verseydi imtihan sırrı ortadan kalmaz mıydı acaba? Allah (C.C) her şeyin en doğrusunu, en hayırlısını bilir.


Namazın Önemi

Namaz, ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar dîvâne ve zararlı olduğunu, iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:

Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, -herbirisine yirmidört altın verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: "Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım Bâzı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesâfede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir."

İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat, o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki: Sermayesi, birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmiüç altınını sarfeder. Kumara-mumara verip zayi' eder, birtek altını kalır. Arkadaşı ona der: "Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir; belki merhamet eder; ettiğin kusuru afveder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun." Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefahete sarfetse; gâyet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?

İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!

O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlıkımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar. Diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmidört altrn ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, Cennet'tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takvâ kuvvetine göre, o uzun yolu mütefâvit derecede kat'ederler. Bir kısım ehl-i takvâ, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesâfeyi bir günde kat'eder. Kur'an-ı Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise, namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabûl ederse; halbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmidörtten bir malını, yüzde doksandokuz ihtimal ile kazancı Mûsaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?

Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu Sûrette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.











Kaynak: Sözler - 4. Söz

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Esbaba Riayet ve Tevekkülde Ölçü

Âhiret, kudret yurdu olmasına karşılık, dünya sebepler diyarıdır. Dünyada esbapla muhâtız ve dolayısıyla esbaba riâyetle mükellefiz. Allah, yarattığı esbap ve kanunlarla bağlı değildir dilerse bunları değiştirebilir. Ne var ki O, bu hikmet yurdunda icraatını hep kanunlar ve sebepler perdesi arkasında sürdürür.


O halde, esbâba riâyet etmemiz öyle bir seviyede olmalıdır ki, bizi görenler, 'Bunlar ne esbâbperestmiş!' demeliler. Düşünün ki Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Bedir'de de, Uhud'da da tabyelerini kurmakta hiç mi hiç kusur etmedi. Sonra da, ellerini açıp duâ buyurdu.

Diğer taraftan esbâba riâyetten sonra tevekkülümüz de o derecede engin olmalıdır ki, görenler âdetâ Cebriyeci nazarıyla bakmalılar.

"Esbaba tevessül, mani-i tevekkül değildir" Sebeplere riayet etmeli ama neticeyi de Allah'tan beklemeli.

15 Ağustos 2010 Pazar

İmtihan Dünyası ve Sabır

Bazen öylesine bunalıyoruz ki noktalansın şu hayat, ölümün kollarında..' diyesimiz geliyor. Fakat birden emanetin, O'nun olduğu inancı ile irkiliyor ve bu düşünceyi büyük bir saygısızlık olarak görüyoruz. Evet, emanet O'nun olunca artık sen O'na karışamazsın. İsterse seni zincire vurmuş olsun. 'Of' bile demeden ve darılmanın en küçüğünü bile göstermeden dayanmak zorundasın.

Zaman zaman hepimiz dünya sıkıntılarıyla bunalıyoruz, belki bazen isyan ediyoruz. Bu durumda imtihan dünyası içinde olduğumuzu unutmamalı ve sabretmeliyiz. Bu dünya fanidir, gelip geçicidir, bu dünya ne sıkıntı çeksek aslında bir önemi yoktur çünkü biz müslümanlar olarak bu dünyayı değil gerçek ve sonsuz olan cenneti arzulamalıyız.

Cenâb-ı Hak, imtihanlara karşı ne kadar sabır ve mukavemetimiz olduğunu bizlere göstermek için bizi bu dünyaya göndermiştir. Her mü'min, dinini yaşarken, yolunda pek çok engellerin bulunacağını, bunları sabır ve dua ile aşması gerektiğini çok iyi bilmelidir. Bazen imtihan müddeti uzun olabilir ama Allah'ın (celle celâluhu), kendisine acz ü fakr içinde iltica edenlerin dualarını reddetmeyeceğine, yüzlerine vurmayacağına, er ya da geç dualara karşılık vereceğine inancı tam olmalıdır.

Bizler de bu dünyada ağır bir imtihan altında bulunuyoruz. Öbür âlemi bütünüyle kazanma veya -hafizanallah- büyük bir kısmı itibarıyla her şeyi kaybetme gibi bir durumumuz söz konusu. Burada ancak sabredenler, yerini, tavrını hiç değiştirmeyenler ve bir örümcek gibi ağını kurup da aç sinelere iman şarabını içirmek için bekleyenler, Allah'ın tevfikiyle muvaffak olurlar.

Günümüzün Müslümanı da başına gelen imtihanlarda ve kendisine terettüp eden meselelerin karşısında aynı sebat, dayanıklılık ve sabır içinde beklerse, Cenâb-ı Hak onu yalnız bırakmayacaktır. Zira O (celle celâluhu), hiçbir zaman kendisine tevekkül edenleri terk etmemiştir ve etmeyecektir. Binaenaleyh başımıza gelen her şeyin bir imtihan olduğunu düşünmeli ve bunlara karşı da sabretmeliyiz. Sıkılıp bunaldığımızda, başkasına değil Rabbimize sığınmalı ve Hz. Yakub gibi: "İnnemâ eşkû bessî ve hüznî ilallah - Ben sıkıntımı, keder ve hüznümü sadece Allah'a arz ediyorum."[3] demeliyiz. Böylece dağınıklığımızı, perişaniyetimizi ve derbederliğimizi, yani kendimizi, tek şikâyet mercii olan Cenâb-ı Hakk'a şikâyet etmeliyiz.

Kaynak: "Kulluk Bir İmtihandır", Gençlere Pırlanta Ölçüler 2 - 

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Günah ve Yeise Düşmek

Günah insanın şahsi hayatı adına tahrib unsurudur, bir virüstür.
Kalbi ve ruhi hayatı mahveder. Günah bir beladır, ondan daha katmerli bir bela vardır. O da yeistir.
Herkes kayıp düşebilir ama sonra Adem gibi davranmalıdır. Kapaklandığı yerden hemen ona doğru yürümelidir.
Her günah kasr-i insanın bir yanını yıkar. Ancak ne olursanız olun Cenab- Hakkın sizi rahmetiyle affedeceğine dair ümidinizi kesmeyin.

Şeytan bizi yeise düşürebilir. Günah işledikten sonra sen bittin, mahvoldun vesvesini bize verebilir ama bu Şeytanın bir oyunudur. Unutmamalı ki Allah'ın rahmetinden ümit kesmek küfürdür! Allah (C.C) Kuran-ı Keriminde: - De ki: "Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, Gafûr ve Rahîm'dir." (Zümer, 39/53) - buyurmaktadır.

Ancak şu dengeyi kurmak da önemlidir. Günah işlemekten elimizden geldiğince, ölmekten daha çok sakınmalı, korkmalı ancak ayağımız kayınca da bir saniye bile geciktirmeden tövbe etmeli, mağfiret dilemeli. Allah (C.C) nasılsa affeder deyip günaha dalmamalı.

13 Ağustos 2010 Cuma

İbadetlere Güvenmek Aldanmışlıktır

İbadete güvenmek aldanmışlıktır. Dualara güven aldanmışlıktır. Bu yolda yürüme de aldanmışlıktır. Hatta bazen insan kendini o kadar takdir eder ki narsist kesilir. Bu tipler kendilerini kendine yeter görürler. Ama bunlar ben kendime yetmiyoruma terstir. Egosantirist düşüncesini gizlemek adına acizane der. Bütün bu mülahazalar bu narsist ruhun fısıtılarıdır.

Evet, gece gündüz namaz kılsak, Kur'an okusak, nafile namazlar kılsak; yani sürekli ibadetle meşgul olsak da bunu kendimizi mal etmemeliyiz. Allahın rahmeti, inayeti olmasaydı, O yardım etmeseydi, O dilemeseydi asla biz istikamet üzere olamazdık.

Sürekli "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" demeliyiz. Allah'ın havl ve kuvveti olmazsa istikamet olmaz.



12 Ağustos 2010 Perşembe

Gafil Kafaya Bir Tokmak ve İbret Dersi

Gaflete dalmış nefislerimize nefis bir ders. Devekuşu gibi başımızı kuma gömmeyelim.




Öyle deme ey nefsim deme.
Zaman değişmiş deme. 
Asır başkalaşmış deme. 
Herkes hayata perestiş ediyor deme.
Herkes dünyaya dalmış deme.
İnsanlar derdi maişet ile sarhoştur deme. 
Ben de mazurum deme. 
Çünkü ölüm değişmiyor.

10 Ağustos 2010 Salı

Gerçekleşen Kıyamet Alametleri

Gerçekleşen Kıyamet alametleri ve Peygamberimiz (S.A.V.) Hazretlerinin bunları mucivesi olarak 1400 yıl öncelerinden bilmeleri:

8 Ağustos 2010 Pazar

6 Ağustos 2010 Cuma

Ali Tuncay Bey'in Hayat Hakkında Sohbeti

Neşeli bir sohbet. 40 yaşından sonra içkiyi, eroini bırakan hocanın iman hakikatleri, günahtan kurtulma yolları hakkında ibretlik sohbeti.

18 Temmuz 2010 Pazar

Nafile Namazlar (Kısaca)

Teheccüd Namazı (Gece Namazı): yatsı namazından sonra , daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra. 2 rekattan 12 rekata kadar.

İşrak Namazı: Güneş doğduktan kırk-elli dakikalı zaman geçtikten sonra kılınır. 3 rekattır. "Bir kimse sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (İşrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur." (İhyâ, I. 336)

Duhâ (Kuşluk) Namazı : Günün yükselmeye başladığı zamandan Zeval vaktine yarım saat kalıncaya kadar kılınabilir. İki rekattan on rekata kadar kılınır.(İkişer ikişer)

Evvabin Namazı : Akşam namazının sünnetinden hemen sonra, iki rekattan altı rekata kadar kılınır. 6 rekat kılan 12 senelik ibadet yapmış gibidir.

Abdest Şükür Namazı : Abdest veya gusül aldıktan hemen sonra aklından bir şey geçirmeden 2 rekat kılınır.

Tahiyyetül Mescid Namazı : Mescide girdiğinde 2 rekat olarak kılınır.

Yolculuk Namazı : Sefere çıkarken ve seferden döndüğünde eve girmeden 2 rekat olarak kılınır.

Tesbih Namazı : 4 rekattır. Sadece ayakta 15. Diğer rükunlarda 10. Bir rekatta 75 kere) Tesbih şudur: "sübhânellâhi ve'l-hamdü li'llâhi ve lâ ilâhe illallâhü va'llâhu ekber"

Hacet Namazı: Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem- her hangi bir ihtiyacı olan kimselere iki rek'at namaz kılmalarını sonra Allâh Teâlâ Hazretlerine senâda bulunmasını, Rasûlullâh -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-'a salât okumasını, daha sonra da şu duâyı yapmasını söylemiştir: 'Halîm ve kerim olan Allâh'tan başka ilâh yoktur. Arş-ı A'zam'ın rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi'ne hamd olsun. Allâhım! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbâbı taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyorum. Her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selâmet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günâhımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Rızâna uygun olan her türlü dileğimi yerine getir! Hangi amelden râzı isen onu ver, ey Rahîm olan, bana en ziyâde rahmet gösteren Rabbim!' bundan sonra dünyevî veya uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir." (İbn-i Mâce, İkâme, 189; Tirmizî, Vitr, 17)

- Abdest alıp dört rek'at namaz kılan ve şu duayı yapan kimsenin, zorda olsun veya olmasın duası kabul edilir: "Ey gönüllerin sevgilisi (Yâ Vedûd), ey yüce arşın sâhibi, ey dilediğini yapan Allâhım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve arşını kaplayan nûrun için ...... istiyorum! Ey imdâda koşan Allâhım! Yetiş imdâdıma." (İbn-i Hacer, el-İsabe, IV, 182)

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Nafile Namazlar

  1. Teheccüd Namazı (Gece Namazı): Yatsı namazından sonra , daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza "gece namazı"denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa "Teheccüd" adını alır. Teheccüd namazı iki rekettan on iki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir.


    "Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah'a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır." (Tirmizi, Deavât, 101)

    "Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire." (el-İsrâ/17, 79)

    "Sabah namazından önce kılınan iki rek'at nâfile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır." (Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn, 96)

    "Allâh her peygamberde belirli birşeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibâdetidir..." (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, II, 271)

    "Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah rahmet etsin." (Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13)


  2. İşrak Namazı: İşrak namazı, Güneş doğduktan kırk-elli dakikalı zaman geçtikten sonra kılınır. 3 rekattır.

    "Bir kimse sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (İşrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur." (İhyâ, I. 336)


  3. Duhâ (Kuşluk) Namazı : Günün yükselmeye başladığı zamandan Zeval vaktine yarım saat kalıncaya kadar kılınabilir. İki rekattan on rekata kadar kılınır.


    "Bir kimse kuşluk namazının iki rekatına devam etse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affolunur." (Tirmizi, Vitr, 15)

    "Ey Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl ki, ben de günün sonunda seni kollayayım" (et-Terğip ve't-terhib, c. 1, s. 464)

    Hazret-i Aişe -radıyallahü Anhâ-'den rivayete göre Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem-', Kuşluk namazını ikişer ikişer dört rekat olarak kılar, (bazen) dilediğince de arttırırdı. (Müslim. Müsafirin, 78)


  4. Evvabin Namazı : Akşam namazının sünnetinden hemen sonra, iki rekattan altı rekata kadar kılınır.


    "Bir kimse Akşam namazından sonra hiç konuşmadan altı rekat namaz kılsa, o namaz (sevap bakımından) on iki senelik ibadete denk olur." (Tirmizi, Mevakit, 204)

  5. Abdest Şükür Namazı : Abdest veya gusül alındıktan sonra vakit müsaitse, yaşlık kuruyacak kadar bir zaman geçmeden iki rekat namaz kılınması menduptur.


    "Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları af olunur." (Buhari, Vudû, 14)

  6. Tahiyyetül Mescid Namazı : Tahiyyetü'l mescid namazı, mescide girildiğinde daha oturmadan kılınmalıdır. Faziletli olan da budur. Oturulduktan sonra da kılınır. Bazıları; oturmadan kılınırsa eda, oturduktan sonra kılınırsa kaza olur, demişlerdir. Mescide günde birkaç defa bu şekilde girilse , bir defasında böyle namaz kılınması yeterlidir. 2 veya daha fazla rekat kılınabilir.


    "Sizden her kim mescide girerse iki rekat namaz kılmadan oturmasın" (Buhari, Salat, 59)

  7. Yolculuk Namazı : Sefere çıkarken ve seferden döndüğünde eve girmeden 2 rekat olarak kılınır.

    "Bir kimse sefere çıkmayı isterken çoluk çocuğunun yanında kılacağı iki rekat namazdan daha üstün bir şey bırakmış olmaz. -Namaz onun yerine hayru'l Halef olur.-" (Tebarâni)

  8. Küsuf ve Hüsuf Namazı : Güneş ve Ay tutulmasında kılınan namazlardır. 2 rekattır. Güneş tutulması namazı cemaatle kılınabilir, ay tutulması namazı cemaatle kılınmaz.

  9. Şükür Namazı : Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem- sevindiğinde veya sevindirici bir haber aldığı zaman Allâh'a şükretmek için secdeye kapanır ve namaz kılardı.

  10. Tesbih Namazı : 4 rekattır. Her rekatta :
    - Ayakta Fatiha ve bir sure okunur. 15 defa tesbih yapılır.
    - Rukada 10 kere tesbih yapılır.
    - Rüküdan başını kaldırınca 10 kere tesbih yapılır.
    - Secde yapıp 10 kere tesbih yapılır.
    - Secdeden başını kaldırınca 10 kere tesbih yapılır.
    - Yeniden secde yapılınca 10 kere daha tesbih yapılır.
    - İkinci secdeden de başını kaldırınca 10 kere daha tesbih yaparsın. (Bir rekatta 75 kere)
    Tesbih şudur: "sübhânellâhi ve'l-hamdü li'llâhi ve lâ ilâhe illallâhü va'llâhu ekber"

    "... Eğer sen bunu yaparsan Allâh senin bütün günahlarını; önceki-sonraki, eski-yeni, hatâen yapılan, kasden yapılan, küçük-büyük, gizli-açık yani hepsini affeder. Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere, haftada yapamazsan ayda bir kere, o da olmazsa yılda bir kere yap. Yılda bir kere de kılamazsan hiç olmazsa ömründe bir kere yap." (Ebû Dâvud, Tatavvu', 14; Tirmizî, Vitr, 19)

  11. İstihare Namazı :

    Bir şeyin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığına dair. Manevi bir işarete kavuşmak için kılınan iki rekatlık bir namazdır. Birinci rekatta "Kafirun Suresini" İkinci rekatta "İhlâs Suresini" okumak mustahaptır. Namazdan sonra İstihâre Duası okunur (İstihare duası için bakınız: Delilleriyle İslam İlmihali, Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, s. 350), sonra da abdestli olarak kıbleye yönelip yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülmesi hayır ve iyiliğe; siyah veya kırmızı görülmesi ise şerre işarettir.

  12. Tevbe Namazı : Her günah işlendiğinde en az iki rekat kılınabilir.


    -"Bilâl! Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin? Dün gece cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum" diye sordu. Bilâl -radıyallâhu anh- de:
    - Yâ Rasûlallâh! Ne zaman bir günah işlesem arkasından hemen kalkıp iki rek'at namaz kılarım, abdestim bozulduğunda da vakit geçirmeden hemen abdest alırım. (Her abdest aldığımda da Allâh'ın üzerimde iki rek'ât namaz hakkı olduğunu düşünürüm ve kılarım. ) dedi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-:
    - "İşte bunun sâyesinde" buyurdular. (İbn Huzeyme, Sahîh, II, 213 (1209)

  13. Hacet Namazı:

    - Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem- her hangi bir ihtiyacı olan kimselere iki rek'at namaz kılmalarını sonra Allâh Teâlâ Hazretlerine senâda bulunmasını, Rasûlullâh -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-'a salât okumasını, daha sonra da şu duâyı yapmasını söylemiştir: 'Halîm ve kerim olan Allâh'tan başka ilâh yoktur. Arş-ı A'zam'ın rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi'ne hamd olsun. Allâhım! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbâbı taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyorum. Her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selâmet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günâhımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Rızâna uygun olan her türlü dileğimi yerine getir! Hangi amelden râzı isen onu ver, ey Rahîm olan, bana en ziyâde rahmet gösteren Rabbim!' bundan sonra dünyevî veya uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir." (İbn-i Mâce, İkâme, 189; Tirmizî, Vitr, 17)

    - Abdest alıp dört rek'at namaz kılan ve şu duayı yapan kimsenin, zorda olsun veya olmasın duası kabul edilir: "Ey gönüllerin sevgilisi (Yâ Vedûd), ey yüce arşın sâhibi, ey dilediğini yapan Allâhım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve arşını kaplayan nûrun için ...... istiyorum! Ey imdâda koşan Allâhım! Yetiş imdâdıma." (İbn-i Hacer, el-İsabe, IV, 182)

  14. Zelzele Namazı :İbn-i Abbas -radıyallâhu anh-'ın zelzele dolayısıyla altı rükû ve dört secde ile namaz kıldırdığı, rivâyet edilmektedir. (A. Köksal, XI, 222; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, II, 472)

Kaynak: Namazzamani.net 'daki bilgilerden kısaltılarak derlenmiştir

15 Temmuz 2010 Perşembe

Umrenin Fazileti

"Hac ve Umre yapanlar Allah'ın misafirleridir. O'ndan birşey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder."  (Hadis-i Şerif)

"Umre, ikinci bir umreye kadar olan günâhlara keffârettir" (Hadis-i Şerif)

"Ramazan ayında yapılan umre hacca denktir" (Hadis-i Şerif)



MEKKE


KABE-İ MUAZZAMA = BEYTULLAH = MESCİD-İ HARAM

Mescid-i Haram'da kılınan namaz başka mescidlerden 100000 defa daha faziletlidir. Mescid-i Nebevi'de kılınan namaz başka mescidlerden 1000 kat daha faziletlidir. 

"Allah bu ev için hergün 120 adet rahmet indirir. Bunun altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara,yirmisi de ona bakanlara, seyredenlere verilir"  (Hadis-i Şerif)

"Rüknül Yemani ve Hacerül Esved'e dokunmak günahları siler"  (Hadis-i Şerif)

"Semanın kapılarının açıldığı ve duaların kabul edildiği dört zaman vardır. Bunlardan biri, müminlerin Allah yolunda düşmanla karşılaştıkları, yağmurun yağdığı, namaz kılındığı ve Kabe’nin görüldüğü anlardır" (Hadis-i Şerif)

"Rükn (Hacerülesved) ve Makam-ı İbrahim cennet yakutlarından iki yakuttur. Eğer Allah onların aydınlıklarını (ziyasını) gidermemiş olsaydı doğu ile batı arasını sürekli aydınlatırlardı." (Hadis-i Şerif)

Kime ki Kabe nasib olsa Huda rahmet eder
Her kişi hanesine sevdiğin davet eder. (Nahifi)



Hacerül Esved: Tavafa başlama noktasını gösterir. Hakkında bir çok rivayetler vardır. Cennetten indiği, Cenab-ı Hakk'ın bezm-i eleste bütün insanlardan kendisini Rab olarak tanımları hakkında aldığı sözü içinde taşıdığı ve buna uyanlara Kıyamet gününde şahitlik yapacağı, Hacerülesved'e dokunanın Rahman'ın eline dokunmuş gibi olacağı gibi... Resul-i Ekrem'de bir defasında dudaklarını üzerine koyarak uzun süre ağlamıştır.

Makam-ı İbrahim: Kuran-ı Kerim'de iki yerde geçer. Hz. Peygamberimiz de arkasında iki rekat kılmıştır. Kabe kapısının karşısında 10 metre kadar mesafededir. Makam-ı İbrahim olarak bilinen cam fanusun içinde İbrahim Aleyhisselam’ın Kabe'yi inşa ederken iskele olarak kullandığı rivayet edilen taş üzerinde bulunan İbrahim Aleyhisselam’ın ayak izleri beş ila altı bin yıldan fazla bir zamandan beri muhafaza edilmektedir. Hz. İbrahim "Tevhid'in Babası" olarak nitelendirilir. Makam-ı İbrahim'de namaz kılarak bir bakıma Hz. İbrahim'in ayak izlerini takip ettiğimizi ve bu tevhidi idrake katıldığımızı gösteririz.

Altın Oluk: Kıble, Mescid'i Aksa'dan Kabe'ye çevrildiğinde Mescid-i Nebevi'nin kıblesi tam oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı Resul-i Ekrem'in kıblesi olarak meşhur olmuştur.  Altın oluğun altı seçkinlerin namazgahı kabul edilir. Hz. Peygamber'in tavaf sırasında oluğun altına geldiğinde "Allah'ım senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim" diye dua ettiği bilinmektedir. Oluğun altında yapılan duaların mutlaka kabul edileceğine dair hadisler nakledilmektedir.

Mültezem: Hacer-ül esved ile Kabe kapısı arasında kalan kısımdır. Allah resülü(s.a.s) 'nün de Mültezeme gelerek göğsünü ,yüzünü ve ellerini açıp oraya yapıştığı ve o şekilde dua ettiği rivayet edilmektedir.Mültezem de yapılacak duaların kabul edileceği rivayetler arasında yer almaktadır.

Müstecar: Mültezemin simetriğinde kalan, Rüknülyemani ile daha sonradan kapatılan Kabenin arka kapısı arasında kalan bölgedir. Bir rivayete göre Cenab-ı Hak Hz. Adem'in tövbesini burada, diğer bir rivayete göre mültezemde kabul etmiştir.

Rüknülyemani: Hadis-i Şerif'e göre burada 70000 görevli melek vardır. Rüknülyemani altında: "Allah'ım! Senden dünyada da ahirette de af ve senlik dilerim; Rabbimiz bize dünyada da ahirette de güzellik ihsan et ve bizi cehennem azabından koru" diye dua edenlerin dualarına amin derler.

Şazervan: Kabenin temellerinin dışarıda kalan yüzeylerinin mermer levhalarla kaplanmış yerleridir. Hicr tarafındaki kuzeybatı duvarı hariç üç tarafta da vardır.

Hicr: Hatim adı verilen duvarla çevrilidir, aslında Kabenin bir parçasıdır. Hz. Peygamberimiz (S.A.V) Kabe içinde namaz kılmak isteyen Hz. Aişe anamıza burada namaz kılmasını, çünkü buranın Kabeden bir parça olduğunu söylemiştir.

Zemzem: "Yeryüzünde bulunan suların en hayırlısı zemzem suyudur; içilmesi açlığı giderir, hastalığa şifa olur" (Hadis-i Şerif) Resul-i Ekrem efendimiz (SAV) tavaf sonrası su içerlerdi.

Safa ve Merve: "Safa Merveye göre, Mescid-i Haram'a daha yakındır ve biraz daha yüksektedir. Araları yaklaşık 400 metredir. Kuran-ı Kerim'de Allah'ın koyduğu sembollerden olduğu belirtilir. Safa ve Merve arasında yapılan say Hz. Hacer'in oğlu İsmail'e su bulmak için iki tepe arasında telaşla koşturmasının, tabi tutulduğu bu şiddetli imtihanı Allah'a olan güveni ve inancı uğruna sıkıntılara göğüs germesine bir ödül olarak başarmasının anısını canlandırır.

Arafat: Hz Adem ile Hz Havva'nın yeryüzüne indikleri ve birbirini tanıdıkları yer. Cebrail'in hz. İbrahim'e haccın nerede ve nasıl yapılacağını öğretirken geldiği yer. İnsanlar burada Hz. Adem ve Hz Havva gibi birbirleriyle tanışırlar, günahlarını itiraf ederek Allah'tan af dileyerek kulluklarını ve çaresizliklerini arz ederler.


DUALAR

Hz. Peygamberimiz Kabenin her köşesinde tekbir, tehlil ve tesbihte bulunmuş.Biz de öyle yapmalıyız.

Rüknülyemani altında: "Allah'ım! Senden dünyada da ahirette de af ve senlik dilerim; Rabbimiz bize dünyada da ahirette de güzellik ihsan et ve bizi cehennem azabından koru" Hadis-i Şerif'e göre 70000 bin görevli melek bu duaya amin der.

Zemzem içerken kabeye dönülür, Allahın adı zikredilerek 3 defa solu alakarak her defasında Kabeye bakarak zemzem içilir ve Allah'a hamd edilir. İçerken çok çok dua edilir. "Allahım! Senden faydalı ilim, bol rızık ve her dertten şifa niyaz ediyorum" şeklinde dua edilir.



MEDİNE-İ MÜNEVVERE

Hz. Muhammed (s.a.s)'in medfûn bulunduğu “Hücre-i Saadet”, Kâbe dahil yeryüzünün her noktasından, göklerden ve arştan daha üstün ve şerefli kabul edilmiştir (Tecrid, IV 258). Kabr-i saadetlerini ziyaretin faziletiyle ilgili olarak şu iki hadis zikredilir: “Kabrimi ziyaret edene şefaatim sabit bir hak olur”; “Kim ki, beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatımda ziyaret etmiş gibidir” (Acluni, Keşful-Hafâ, Beyrut 1351, II, 250).







UMRE İLE İLGİLİ AYETLER

“ Bütün insanların Allah’a ibadet etmeleri için yeryüzünde kurulan ilk mabet, alemlere hidayet,rahmet ve sevap kaynağı olan Mekke’deki Kabe’dir.” – Al-i İmran / 96 -

“ Orada apaçık nice alametler,Makam-ı İbrahim vardır. Oraya giren emniyet içinde olur. Gücü yeten, imkan ve yol bulan insanlar üzerinde, Beytullah’ı haccetmeleri, Allah’a bir kulluk borcudur.Kim bunu inkar eder, bu hakkı, bu farzı tanımazsa Allah’ın ne ona, ne ameline, ne de kainatta bulunan herhangi bir şeye ihtiyacı vardır. O bütün alemlerden müstağnidir.” - Al-i İmran / 97 –

“Ey İbrahim! İnsanları hac yapmaya çağır, dünyanın her tarafından ister yaya olarak ister nakil vasıtalarıyla gelip Rablerinin onlar için tahsis ettiği dünya ve ahiret nimetlerine kavuşsunlar, belirli günlerde ( hac günleri ) Allah’a ibadet edip onlara nimet olarak verilen hayvanları kurban ederken Allah’ın adını ansınlar ve hem kendileri yesinler, hem de fakirleri doyursunlar. Böylece maddi ve manevi kirlerini gidersinler. Hac vecibelerini ve verdikleri sözleri yerine getirsinler ve Kabe’yi tavaf etsinler.” – Hac / 27,28,29 -

“ Allah için, Haccı da Umreyi de hakkıyla eda edip tamamlayın...” - Bakara/ 196-

“ Hac ayları malum olan ( şevval- zilkade ve zilhicce) aylarıdır. Kim bu aylarda hacca niyet ederek ihramlaşırsa , artık ona söz ve fiiller, günah ve isyan içeren hal ve hareketler ile kavga, dövüş ve düşmanlık yapmak yasaktır. Sizin bütün bunlardan korunarak yapacağınız hayır ve hasenatı Allah takdir ederek sevabını verecektir. Hac süresince kimseye muhtaç olmayacak şekilde maddi yönden hazırlıklı olunuz, ancak hazırlığın en hayırlısı Allah’ın rızası doğrultusundaki manevi hazırlıktır. Ey akıl sahipleri, benim emirlerime ters düşmekten sakınınız.” - Bakara / 197-


UMRE İLE İLGİLİ HADİSLER

"Umre, ikinci bir umreye kadar olan günâhlara keffârettir. Mebrûr haccın karşılığı ise ancak cennettir" (Nesaî, Hac, 3, Zekat, 49, İmân, 1; Dârimî, Menâsik, 7, Salât, 135; Tirmizî, Hac, 6; Ahmed b. Hanbel, I, 387, III,114, 412, IV, 342).

"Hac ve Umre yapanlar Allah'ın misafirleridir. O'ndan birşey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder. " (İbn Mâce, Menâsik, 5).

Hadiste şöyle buyurulur: " Hac ve umreyi peşi peşine yapınız. Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettigi gibi, fakirliği ve günâhları yok eder. Mebrûr haccın sevabı ancak cennettir" (Tirmizî, Hac, 2; Nesâî, Hac, 6; İbn Mâce, Menâsik, 3)

11 Temmuz 2010 Pazar

Gerçek nimeti görmemek

Bir kişi fakirliğini âriflerden birine şikâyet etti ve bundan çok üzüldüğünü belirtti.

Ârif zat ona dedi ki:
Senin iki gözünün kör olup onbin dirhemin olması seni sevindirir mi?

Adam ‘Hayır!’ dedi.

Ârif zat ‘Dilsiz olup onbin dirhemin olmasını ister misin?’ dedi.

Adam ‘Hayır!’ dedi.

Ârif zat, ‘O halde Mevlânın senin yanında ellibin dirhem değerinde nimetleri olduğu halde şikâyet etmeye utanmıyor musun?’ dedi...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Her An Nimet İçindeyiz Ama Farkıda mıyız?

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:

İnsanları nimetin şükründen cehalet ve gaflet alıkoymuştur.
Bundan dolayı nimete şükrü; sadece Elhamdülillâh veya Allaha şükür demek olduğunu zannederler. Bilmezler ki şükrün mânâsı; nimeti, nimetten kastedilen hikmetin tamamlanmasında kullanmak demektir. Bu da ibadettir.

Yine Cenab-ı Hak, farkında olmadığımız o kadar çok nimet vermiş ki, bunların çoğu aklımıza gelmez. Mesela, hava nimetinden ötürü Allaha şükretmek aklımıza gelmez.
Eğer bir kişi havasız kalsa birkaç dakikada ölür.
Herhangi bir sebepten dolayı havasız kalan bunu nimet olarak takdir eder ve Allah’a bundan dolayı şükreder. Bu ise nimetten gafil olmanın sonucudur.
Zira onların şükretmeleri nimeti kendilerinden aldıktan sonra kendilerine geri vermeye bağlıdır. Halbuki bütün hallerde nimete karşı şükretmek sadece bazı hallerde şükretmekten daha evlâdır.
Gözü gören bir insanı gözünün sıhhatinden dolayı Allaha şükreder görmezsin. Ancak gözü kör olduktan sonra eğer kendisine geri verilirse şükreder ve nimet sayar.
Allahü teala rahmetinin geniş olmasından ötürü bütün halka bunu vermiştir. Her durumda halk için bol bol ihsanda bulunmuştur. Fakat cahil bunu nimet saymaz.

Bu gafil insan kötü köle gibidir.
Daima azarlanmayı hak eder, bir saat azarlanmazsa onu canına minnet sayar. Eğer daima hakaret görmezse rahatlık batar, şükrü terk eder.
İnsanlar çok veya az kendisine özel olarak verilen mala karşı şükrederler, Allah’ın bütün insanlara ortak olarak vermiş olduğu bütün nimetleri unuturlar.

Nitekim bir kişi fakirliğini âriflerden birine şikâyet etti ve bundan çok üzüldüğünü belirtti.
Ârif zat ona dedi ki:
Senin iki gözünün kör olup onbin dirhemin olması seni sevindirir mi?’ Adam ‘Hayır!’ dedi. Ârif zat ‘Dilsiz olup onbin dirhemin olmasını ister misin?’ dedi.
Adam ‘Hayır!’ dedi. Ârif zat, ‘O halde Mevlânın senin yanında ellibin dirhem değerinde nimetleri olduğu halde şikâyet etmeye utanmıyor musun?’ dedi...

Çok Yememeli

“Ademoğlunun doldurduğu en zararlı kap karnıdır. Ademoğluna belini doğrultacak kadar lokma kifayet eder. Eğer Ademoğluna nefsi galebe çalar da fazla yeme zorunda kalırsa, bu durumda karnını üçe ayırsın; biri yemek, biri su, biri de rahat nefes için olsun...” (Hadis-i Şerif)

Sivrisinek aç olduğu müddetçe yaşar. Doyduğu zaman şişer ve semiri. Semirince de ölür. Ademoğlu da böyledir. Şişip semirdiği zaman kalbi ölür.

Hz. Aişe, Resulullah’ın (asm) vefatından sonra ümmette zuhur eden ilk bela’nın tokluk olduğunu söylemiştir.


6 Temmuz 2010 Salı

Okuma Notları: Hayatımızı Kolaylaştıran Hadisler ve Öyküler 1

  • Her ne yapacaksan Allah için yap.
  • Mühim olan kalptir, kalbin temizliğidir. Temiz kalp bir haram karşısında titrer.
  • En hayırlı amel namazdır.
  • Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını, ihsân sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de, boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın!
  • Ademoğluna belini doğrultacak bir kaç lokma yeter.
  • Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrünü yerine getiremeyeceğin çok maldan iyidir. (Hadis-i Şerif)
  • Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır.
  • Dünya meşgaleleri asla ibadetten, namazdan daha önemli olamaz.
  • Bu hayatın sonunda hesap yok mu zannettin sen? Lokantanın garsonu bile, 'Burun hesabınız' diyor. (Necip Fazıl Kısakürek)
  • Sabrın kendisi acıdır, lakin meyvesi tatlıdır.
  • Hayat pazarında veren değil alan kazançlıdır her zaman.
  • Her işte bir hayır vardır. Başta ondaki hayır görülmese de, sabırdan tevekkülden ayrılmamalı isyan etmemeli.
  • Hayat imtihanı ağır ama ödül de hafif değil.
  • Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.
  • Hz. Aişe'ye sorarlar: "İnsan kendinin iyilerden olduğunu nasıl anlayabilir?" Şöyle cevap verir: "Ne zaman kendini kötülerden bilirse o zaman" Yine sorarlar: "Kötülerden olduğunu ne zaman anlar" Bu sefer de şöyle cevap verir: "Ne zaman kendini iyilerden bilirse o zaman"
  • Müslüman olup, kendisine yetecek kadar rızık verilip, Allahın verdiklerine kanaat eden, gerçekten kurtuluşa ermiştir (Hadis-i Şerif) - Not: İnsan aç gözlü olmamalı, mal için kendisi rezil etmemeli, paraya ve mala ve şehevi duygularına kul olmamalı.
  • "Ey hünerlerini avucunda tutup ayıplarını koltuğunda saklayan mağrur! Acz gününde bu geçmez akçeyle ne alacaksın?" (Sadi-i Şirazi) - Not: Aşşah için yapılmayan ibadetler acz gününde geçmez akçe olur.
  • (İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının Onlar nelerdir ya Resulullah dediler Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu
  • Günahın arkasından hemen iyilik ve hayır yetiştir ki, onu yok etsin. (Hadis-i Şerif)
  • Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir. (Hadis-i Şerif)
  • Kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Ya bu dünyada cezasına görür ya da öte dünyada.
Arkadaş ve İnsan İlişkileri
  • Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mümin) kardeşi için istemedikçe, (gerçek) iman etmiş olamaz. (Hadis-i Şerif)
  • Kişi dostunun dini üzerinedir. Öyleyse herbiriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin. (Hadis-i Şerif)
  • Allah (C.C) İnsanların gizli ayıplarını araştırmamazı ister.
  • Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize hased etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; Ey Allah'ın kulları, kardeş olun.
  • Zor durumda size gerçekten destek olacak gerçek dostlar edinin.
  • Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu zalime teslim etmez. Kim kardeşinin yardımında bulunursa Allah da (c.c) ona yardım eder. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da [c.c] onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da [c.c] kıyamet gününde onun ayıplarını örter. (Hadis-i Şerif)
  •  İnsanların ayıbını ortaya çıkarmamalı, araştırmamalı, duyurmamalı.
  • Tartışmamalı, kavga etmemeli, sinirlenmemeli. Dostlarını kırmamalı.
  • İnsanlara merhamet etmeyene, Allah da merhamet etmez. (Hadis-i Şerif)
  • Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir. (Hadis-i Şerif)
  • Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin ve çekiştirmeyin. (Hadis-i Şerif)
  • Suizan ettiğiniz zaman gerçekten öyle mi diye araştırmayın.  (Hadis-i Şerif)

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Allah için Yapın

Her ne yapacaksanız, “ALLAH için” yapın! Hatta İslâma hizmet ederken de niyetiniz halis olsun. Yoksa karşılığını göremezsiniz âhirette. Çünkü Cenab-ı Hak kendi dînini fasık ve facir kimselerle de kuvvetlendirir. Onun için İslâma hizmet bile olsa, “ALLAH için” yapılmadıkça kıymeti olmaz.

Âhirette kulun “İhlâslı” ve “İhlâssız” amelleri ayrılacak. İhlâssız ameller için; “Sen bunları kim için yaptınsa, mükâfatını ondan iste!” denecektir.

ALLAHü teâlâ sizin şekillerinize ve işlerinize değil, niyetinize, yâni o işi ne için yaptığınıza bakar. “Nasıl yaptın?” değil, “Niçin yaptın?” diye soracak.Eğer “ALLAH için” yapmışsa çok iyi. Yoksa, hiç kıymeti yok.