21 Şubat 2007 Çarşamba

Ey İnsan!

Yaratılanların her çeşidini hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün ihtiyaclarına tam bir düzen ve yardım ile koşturmak besbelli iki durum ve seçenekten birisidir:

1. Seçenek: Ya yaratılanların her bir cinsi kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor koşuyor. Bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok imkansızlıkları türetiyor. İnsan gibi bir her bakımdan aciz canlıda en kuvvetli bir Sultan-ı Mutlak (Hakimiyeti sınırsız olan Allah) 'ın kudretinin bulunması lâzım geliyor.

2. Seçenek: Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadir-i Mutlak'ın ilmi ile bu yardımlaşma oluyor.

Birinci durum imkansız olduğuna göre, demek yaratılanların her bir cinsi insanı tanıyor değil, belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zat'ın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.

Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki: Bütün çeşit çeşit yaratılanları sana yönelmiş olarak yardım ellerini uzattıran ve senin ihtiyaçlarına “Lebbeyk!” (Buyrunuz, Emrindeyiz) dedirten Zat-ı Zülcelal olan Allah, seni bilmesin, tanımasın görmesin?…Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor; sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir.

Kaynak: Lemalar

20 Şubat 2007 Salı

Namazda Huşu

"Namazlarında huşu içinde olan mü'minler muhakkak felaha (kurtuluşa) ermişlerdir." (Mü'minun 23/1-2)

"Allah'ın huzurunda tam hûşu ve hudû ile durun" (Bakara, 238)

Hûşu namazın sırrı ve ruhudur. Müslüman, namazını kalbi ve kalıbı beraber olarak kılmalıdır. Nitekim Hadis-i şerifte: "Kişinin kalbi ve bedeniyle beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza bakmaz." buyurulur. Diğer bir Hadis-i şerifte: "Kulun kıldığı namazından elde edeceği şey, sadece (namazda oluşunun) şûurunda olduğu anların sevabıdır." buyrulur.

Huşu aslı kalbde fakat belirtileri bedende olan bir eylemdir.

Kalble ilgili kısmı, Allah (CC:)'ın azamet ve celali karşısında kendi küçüklüğünü göstererek nefsi, hakkın emrine boyun eğdirtecek, edep ve saygıdan başka bir duyguya iltifat etmeyecek biçimde kalbin son derece saygı hissi duymasıdır.

Bedenle ile ilgili yanı ise, bu duygunun etkisi ile vücudun namazda sakin ve hareketsiz olması ve gözlerin secde yerine bakıp, şuna buna, sağa sola iltifat etmemesidir. Sesin alçalması, her fiil ve sözde aczin ve tevazuun ortaya konulması, Hak Teala karşısında kulun, zavallılığını, çaresizliğini ve zayıflığını izhar etmesidir.

Rasulullah (a.s) bir gün adamın birinin namaz kılarken sakalını elleriyle karıştırdığını gördü, buyurdu ki: Eğer bunun kalbin de hûşu olsaydı vücudunun her uzvunda hareketsizlik olurdu. Hz. Ali: Hûşu kalpte bulunan bir şeydir. Namazda iken donmuş gibi durup hiç bir yana bakmamak ve hiç bir şeyle ilgilenmemek hûşudandır.

Abdullah Bin Ömer'den rivayet edildiğine göre "Sahabe-i Kiram, namaz için ayağa kalktıklarında başka hiçbir şeyle ilgilenmezler, bütün varlıklarıyla kendilerini namaza verirlerdi. Gözlerini secde yerine dikerler ve Allah'ın kendilerine baktığını kabul ederlerdi."

Namaz kılanlara, ihlas ve hûşu derecesine göre sevap verilir. Bazılarına ecir ve sevabın hepsi verilir. Bazılarına sevabın yarısı verilir, bazılarına onda biri verilir. Bazılarına hiçbir şey verilmez. Çünkü namazı hiçbir şeyi hak etmemektedir.

Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Cennette efyah denen bir ırmak vardır. İçinde huriler bulunur. Allah onları zaferandan yaratmıştır. İnci ve yakut taneleriyle oynarlar. Yetmiş bin lisanla Allah'ı tesbih ederler. Sesleri Davud -Aleyhisselamın- sesinden daha güzeldir. Bu huriler şöyle derler: Bizler, namazı hûşu ve kalp huzuru ile kılanlar içiniz."

Rasul-i Ekrem bir buyurdu ki: Kıldığın namazı, en son namazınmış gibi, bir daha namaz kılma fırsatı bulamayacak bir kişinin kıldığı namaz gibi kıl.

Kaynak:
Haydi Namaza - Abdullah Yıldız - Pınar Yayınları
NamazZamanı.com

Allah korkusu: Korkuların en güzeli

"Onlar için, üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (ateşten) tabakalar vardır. İşte Allah (CC.) kullarını bununla korkutur. Ey kullarım! Öyle ise benden sakının." (Zümer,16)

Evet, Allah'ı tanıyan acizlikden, Allah korkusundan lezzet alır. Evet, korkuda lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse, “En leziz ve en tatlı halin nedir?” Belki diyecek: “Aczimi, zaafımı anlayıp validemin tatlı tokatından korkarak yine validemin şefkatli sinesine sığındığım halettir.” Halbuki, bütün validelerin şefkatleri, ancak rahmetin sadece bir parıltısıdır. Onun içindir ki, kâmil insanlar, acizlikte ve Allah korkusunda öyle bir lezzet bulmuşlar ki, kendi güç ve kuvvetlerinden şiddetle uzaklaşıp Allah’a acz ile sığınmışlar; aczi ve korkuyu kendilerine şefaatçi yapmışlar.

Kaynak: Sözler, 7. söz, 19

19 Şubat 2007 Pazartesi

Şükür Nimetinin Lezzetini Arttırır

Şükürde bir zahmet yoktur. Bilakis şükür, nimetin lezzetini arttırır. Çünki şükür, nimette in'amı yani nimet verme fiiilini görmek demektir. Nimet verme fiilini görmek, nimetin bitmesinden ortaya çıkan elemi def eder. Zira nimet bittiğinde, hakiki nimet verici olan Allah (CC.) onun yerini boş bırakmaz, misliyle doldurur. Sen de yenilenmesinden lezzet alırsın.

Kaynak: Mesnevi-i Nuriye

17 Şubat 2007 Cumartesi

Namazın Önemi

Rabbimiz başka varlıklara değil, yalnız kendisine kul olduğumuzu sürekli hatırlamamız ve O'nunla kulluk sözleşmemizi her gün yenilememiz için,bize beş vakit namazı emretmiştir.

İslamın ilk farzı tevhid akidesine iman, ikincisi ise namazdır.

Günde beş vakit Allah'ı birleme eylemi olan namaz bütün ibadet biçimlerinin sentezi gibidir.,

Kur'an-ı Kerim, kulun cennete mi yoksa Cehenneme mi gideceğini belirleyen temel faktör olarak namazı işaret buyurur.

"Sizi cehenneme sevk eden nedir? 'Namaz kılanlardan değildik' derler." (Müddessir, 74/42-43)

Hz. Ömer (r.a), "Namaz kılmayan Müslüman değildir" der. Allah Rasulü (sav.) ise bir hadisinde, namazı bilerek terk edenin kafir olacağını ifade etmiştir.

Namazsız bir mümin düşünülemez. Bir insanın mümin ve müslüman olması için "İnandım" demesi yetmez. İnandım diyenin, bu ifadesinde samimi olduğunu kanıtlaması için imanını eyleme dönüştürmesi ve ilk olarak da namazla işe başlaması gerekmektedir.

Kaynak: Haydi Namaza - Abdullah Yıldız - Pınar Yayınları

Yaratılış Amacımız: Kulluk/İbadet

Kur'an, insanın kendi haline ve başıboş bırakılmayacağı gerçeğini ısrarla vurdular. (44/38;23/115) Allah(CC.) insanı yeryüzünde kendi emirlerini ve yasaklarını uygulamaya ve tebliğe memur bir halife olarak yaratmıştır. Bu insana bir takım sorumluluklar yükler. Kendisini halifelik makamına getiren Rabbinin emir ve yasaklarına kesin olarak uymak, hayatını O'nun rızasına uygun olarak değerlendirmek zorundadır. Aksi halde Rabb'ine karşı nankörlük yapmış ve ihanet etmiş olur.

Kulluk, "abd" (köle) kökünden gelir ve kulun Rabb'ine gönülden boyun eğip itaat etmesi, kalbi Allah (CC.) sevgisi ile dolup taşarak O'nun emirlerine sıkı sıkıya bağlanması, nimetlerine karşı minner ve şükürde bulunması anlamlarına gelir.

Allah'a kulluk etmesi gerektiğinin bilincine ermeyen insan, başka varlıkların hatta kendi nefsinib esiri, kulu/kölesi haline gelebilir. Bir mümin paranın, şehvetin, midenin, modanın kulu olma, kula kul olmanın zilletinden kurtulmalı ve yalnızca Allah'a kulluk etmelidir.

Kaynak: Haydi Namaza - Abdullah Yıldız - Pınar Yayınları