18 Ağustos 2010 Çarşamba

Neden İnanmayanlar İlerlerken İnananlar Geri Kalmıştır

Allah (celle celâluhu) Mülkü İstediğine Verdiğine Göre, Neden İnanmayanlara Vermiştir de, İnananlar Geri Kalmış ve Terakkî Edememişlerdir?
  • Belli devirlerde ve belli şartlarla inananlar, inanmayanları bir hayli gerilerde bırakacak şekilde ilerlemiş ve dünyayı, maddi, mânevi hakimiyetleri altına almışlardır. Bu nedenle inkar ve ilhadı ilerletici, inancı da geriletici unsurlar olarak görmeye imkan yoktur.
  • Her mü'minin her sıfatının mü'min olması lazım gelmediği gibi, her inançsızın her vasfının da küfür olması lazım gelmez. Bir kafir çalışkan, ilim aşığı, sistemli çalışan biriyse bunlar onun mümin sıfatlarıdır ve bu sıfatlar Allah'ın hoşuna gitmiş olabileceğinden bu kafiri mümin sıfatları yüzünden yükseltebilir. Bu sıfatlara sahip olmayan bir mümini ise öbür dünyada mükafatlandıracak olsa de bu dünyada tembelliği yüzünden alçaltabilir.
  • Evet, hangi toplum sistematik düşünüyor, hangi millette ilim aşkı var; hangi topluluk gayretli ve çalışkan ise, o topluluk inançsız dahi olsa, bu güzel hasletlerinden ötürü, muvakkat dünya hayatında mutlu ve müreffeh olacaktır.
  • Bu ileri dünya, mesailerin tanzimine, iş bölümüne ve ihtisasa ehemmiyet verdi. Kim, hangi işi yapacaksa, daha başlangıçta o yola girdi ve o istikamette melekelerini geliştirdi. Bütün bir ömrünü böyle belli bir yönde tüketen ve himmetini belli bir noktaya teksif edenin ilerleyip muvaffak olmasından daha tabii ne olabilir?
  • Yüce Yaratıcının kainat kitabı ve Kuran olmak üzere iki kitabı vardır. Kainat kitabına yani ilimlere riayet eden bu dünyada, Kurana riayeteden ahirette mesut olur. Her ikisine de uymak her iki cihanda mutluluk verir.
  • Maddî terakkî ve üstünlük, bazen, ruhen yükselememiş toplumları, azdırır ve saldırgan kılar. Hikmet eli bu nedenle ona bahşedeceği şeyleri belli ölçüde verecek ve onu azdırmayacaktır.
  • Günümüzde inanların yalan, aldatma gibi sevimsiz vasıfları nedeniyle Yüce Yaratıcı onları terbiye ediyor.
Elbette Allah'ın hikmetinden asla sual olunmaz. Mülk O'nundur, O Hakimdir, Rezzaktır. Dilediğine yükseltir, dilediğini alçaltır. Bize verdiği onca nimet varken bizim O'nun hikmetinden sual etmemiz asla doğru olmaz.

Netice olarak yaratana suâl sorma mevkiinde olmadığımızı, olamayacağımızı bilmek edebin ifadesidir. Varlığın asıl sahibi O'dur; O, dilediğini aziz, dilediğini zelil; istediğini sultan, istediğini dilenci kılar da kimse ona hesap soramaz. Her icraatında çok hikmet ve maslahatların bulunması her işi, akla ve fikre hayret verecek şekilde cereyan etmesi muhakkaktır. Ne var ki, bütün işlerindeki gerçek mantık ve hikmetleri yine sadece kendisine aittir. Bizim, o fayda ve maslahatlar adına öne süreceğimiz her şey, ya onun anlattıklarının bir tekrarı veya idrak edebildiğimizce ortaya atılmış bir kısım tevilciklerdir. Bu türlü te'vil ve tefsir gayretleri, tereddüt ve şüpheleri gidermeğe yarasa bile, hiçbir zaman asıl hakikati ifâdeye yetmeyecektir.

Hem bu dünya imtihan dünyasıdır. Düşünüyorum da Allah hep inanları ilerletseydi, hep nimetlerini onlara verseydi imtihan sırrı ortadan kalmaz mıydı acaba? Allah (C.C) her şeyin en doğrusunu, en hayırlısını bilir.


Hiç yorum yok: